YILBAŞI İŞLENEN BİR CİNAYET
Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan
bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü.
Karanlık sırların ortaya çıktığı utanç verici bir gerçek. Gururların kurbanı
olmuş erkekler, onşarın hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu
cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can
pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en
gözde yeri olab Beyoğlu'nun hazin hikayesi.
KARANLIK
Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir
karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları,
ayarını yitirmiş sarhoş naraları. Biri küfrediyor belki ama avrat, belki
ağlıyor birissizce ölüyor bu gürültünün, bu hengamenin ortasında. Umrunda
değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... Nereye gittiğini bilmeden yürüyor,
nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten
pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor.
"KADINLAR" DİYOR BİR SES
ZİHNİNİN DERİNLİKLERİNDEN...
"Kadınlarla, onlarla
oynayamazsınız... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen
olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde.
Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük,
hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş
gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine.
"Kadınlar," diyor o ses yine, kadınlardan asla kurtulamazsınız,
hayaletleri hayatları boyunca seni takip eder.
Arka Kapaktan.
Ve gelelim benim yorumuma. Nevzat Başkomiser,
Ali ve Zeynep üçlüsünü İstanbul Hatırası'ndan tanıyorum. Kitabı kuzenimden
ödünç aldım sırf Ahmet Ümit olduğu için. Eh polisiye romanı olması işin diğer
yüzü.
Her zamanki gibi cinayetle başlar olaylar.
Engin ölür. Araya karı kız işleri filan da girer. Tarlabaşı'nın iki ağır abisi
vardır. Birbirlerine düşman kesilmişlerdir. Barbutlu İhsan ve Kara Nizam.
Çilem'dir aralarındaki en net husumet diğer adıyla Hacer. Belki de ben öyle
algıladım. Engin'in sevgilisi vardır Azize bir de onu kıskanan Jale. Zaten işin
içine karı kız meselesi girince ortalık darma duman. :)
Yine sağlam yazmış Ahmet Ümit. Ama
İstanbul Hatırası daha sağlamdı.
Kitabı okurken Kanıt dizisini izliyormuş
gibi oldum. İki üç günü sayfalar dökmüş adam. Valla bravo.
Sosyal mesajlar vardı. Gezi Parkı
olaylarına dair. Yazarı tam olarak tanımasam da siyasi görüşünü gayet iyi
biliyorum. Baktım Gezi Parkı olaylarından bahsediyor direk basım tarihine
baktım. O zaman haa tamam oldum.
Anneme babama filan da söyledim. Hatta bir
ara sıkıldım ‘Aaa cinayetin üzerine onca zaman geçti daha katil bulunamadı’
Annem: ‘Berkin’in katilini mi bulamadılar’ ‘Yok be anne Gezi Parkı dediysek
Berkin demedik’ filan dedim. Akıllarda yer edimmiş Berkin Elvan. Bu konuyu
kapatıyorum. Biraz siyasi kaçıyor. Ama kitapta alttan alta mesajı veriyor
hükümete, polislere. Anladık yani. :)
O zaman olanlar oldu. Olmaması gerekenler…
Bu konuyu fazla uzatmayacağım. Fikirde
beyan etmeyeceğim… En iyisi kitaba dönmek.
Kitabı bitirince bir Şükürrr oldum. Katil
yine hiç beklenmedik kişiler. Yazdığım karakterler. Onlar sadece bir kısmı.
Daha kimler var kimler. :)
Haydin size iyi okumalar.
Selametle kalın… :)
İlginç! okumak lazımda kafan sakin olacak günlük hengamenin içinden çık birde böyle karışık roman okursam herhalde evde şeşbeş gezerim beni sakinleştirecek küçük hikayelerle duygusal dünyama çiçekler açtıracak bir kitap olmalı.. Cünyed Suavi'nin Hayatın İçinden "Sevgi Çiçekleri" gibi tavsiye ederim mutlaka oku.. kafayı dinlersin... Ayy çok uzattım yorumu ben.. Öptüm canım sevgiler ( ˘ ³˘)♥
YanıtlaSilKitaplarına göz attım. Kafanın sakin olduğu bir zamanda oku ki kafan daha fazla karışmasın :)
Silbüyük bir heyecanla okumuştum bu kitabı ve katili doğru tahmin etmiştim :)
YanıtlaSilBen her zamanki gibi tahmin edemedim. :)
YanıtlaSil